
“Kadıköy’de midye dolma yerken, satıcıyla ettiğim sohbet unutulmazdı.”
İstanbul’un yemek dünyasına hoş geldiniz! Istanbul Tadında, bu büyüleyici şehrin sokak lezzetlerinden saray mutfağına, çay bahçelerinden baharat pazarlarına uzanan hikayelerini sizinle paylaşıyor. Her lokma, tarih ve kültürle dolu. Simit kokusundan kebap ateşine, baklavanın tatlı hışırtısından rakı masalarının neşesine, İstanbul’un ruhunu tatmaya hazır mısınız?
Lezzet Yolculuğuna Başlaİstanbul, Asya ile Avrupa’nın kesiştiği yerde, binlerce yıllık bir mutfak mirasına ev sahipliği yapar. Osmanlı saraylarından Rum tavernalarına, Ermeni fırınlarından Yahudi sofralarına kadar her kültür bu şehre bir lezzet katmıştır. Baharat Yolu’nun merkezi olan İstanbul, safran, sumak, nar ekşisi ve daha nice aromayla zenginleşti. Mısır Çarşısı’nın renkli tezgahları, Kadıköy’ün balık pazarları ve Beşiktaş’ın simit arabaları, bu şehrin yemek hikayesini anlatır.
Istanbul Tadında, bu eşsiz mutfak mirasını keşfetmek isteyenler için bir rehber. Amacımız, sadece yemek tarifleri sunmak değil, yemeklerin ardındaki hikayeleri, insanları ve gelenekleri paylaşmak. Bir tabak kebap, sadece et değil; ustasının emeği, ateşin dansı ve dostlarla geçirilen bir akşam. Bir bardak çay, sadece bir içecek değil; Boğaz manzarasında bir mola, bir sohbetin başlangıcı. Sitemiz, İstanbul’un yemek kültürünü hem yerel halk hem de gezginler için canlı, samimi ve tutkulu bir şekilde anlatıyor.
Editöryel sesimiz, İstanbul’un sokaklarındaki neşeyi ve sofralarındaki sıcaklığı yansıtıyor. Her yazıda, bir lokantacının gülüşünü, bir tatlıcının sırrını veya bir pazar esnafının hikayesini bulacaksınız. Istanbul Tadında, yemek üzerinden İstanbul’u yaşamak isteyen herkes için bir davet. Haydi, bu lezzet yolculuğuna birlikte çıkalım!
İstanbul’un tatlı dünyası, yalnızca damağa değil, kalbe de hitap eder. Osmanlı saraylarının zarafetiyle şekillenmiş bu tatlar, asırlardır ustadan çırağa aktarılan bir kültürdür. Saray mutfağının inceliğiyle harmanlanan geleneksel Türk tatlıları, sokak köşelerindeki baklavacılardan tarihi pastanelere kadar her köşede yaşatılmaktadır. Her tatlı, içine katılan baharatlardan kullanılan malzemeye kadar anlam ve duygu taşır. Bir lokumda misafirperverlik, bir aşure kasesinde birlik ve bereket saklıdır. İstanbul’da tatlı yemek, sadece bir öğün değil, geçmişe yolculuktur.
40 kat incecik yufka, katmanlara serpiştirilen Antep fıstığı ve saf tereyağı ile buluştuğunda ortaya çıkan çıtırtı, iştah kabartır. Şerbeti ölçülü dökülmüş, altı nar gibi kızarmış baklava, hem göz hem damak şenliğidir. Karaköy Güllüoğlu'nda bir dilim yediğinizde, yalnızca bir tatlı değil, yüzyılların emeğini tadarsınız. Özellikle bayram sofralarının vazgeçilmezi olan bu tatlı, misafirliğin en görkemli temsilcisidir.
Renkli, hafif ve zarif... Lokum, 1700’lerden bu yana İstanbul’da ikramın simgesidir. Gül suyu, limon, nane, ceviz ya da Antep fıstığı ile tatlandırılan çeşitleri, misafirliklerin ayrılmaz parçasıdır. Eminönü’nde Hacı Bekir’in tezgahında duran her lokum, tarihin tatlı bir izidir. İnce pudra şekeriyle kaplı bu tatlı, özellikle yabancı turistlerin gözdesidir ve küçük kutularda dünyaya taşınır.
Her yıl Muharrem ayında kaynatılan aşure, kültürel bir birliktelik simgesidir. İçinde buğdaydan kuru meyveye, nohut ve fasulyeden ceviz ve tarçına kadar onlarca malzeme barındırır. Her malzeme, ayrı bir inancı, ayrı bir duyguyu temsil eder. Komşuya verilen bir kase aşure, dostluk bağlarını güçlendirir. İstanbul’un mahallelerinde kazan kazan pişirilen bu tatlı, paylaşmanın lezzetli bir şeklidir.
Altın sarısı tel kadayıfın içine gizlenen tuzsuz peynirin, şerbetle buluştuğu o an... Künefe, hem görüntüsü hem de tadıyla baş döndürür. Üsküdar’da küçük bir dükkanın arka masasında, sıcak bir tabak künefe ve yanında kaymakla bu dansı izlemek, İstanbul’da bir akşamı özel kılar. Tereyağının kokusu, tabaktan yükselen buharla sizi içine çeker.
Çocukluk anılarının tatlı bir yansımasıdır sütlaç. Fırında pişen üst kısmı hafifçe yanık, altı yumuşacık... Tarçınla süslenmiş sade bir nostaljidir. Kadıköy'deki pastanelerin vitrini, fırın sütlaç kaseleriyle dolup taşar. Bir kaşık aldığınızda, annenizin mutfağındaki sıcaklığı hissedersiniz. Yaz kış fark etmeksizin yenebilir ve hafifliğiyle her yaşa hitap eder.
İstanbul sokaklarında yaz aylarının neşe kaynağıdır Maraş dondurması. Sadece lezzetiyle değil, sunumuyla da fark yaratır. Uzayan yapısıyla dikkat çeken bu dondurma, satıcısının gösterisiyle adeta bir tiyatroya dönüşür. Müşteriye uzatılan külahın son anda geri çekilmesi, izleyenleri güldürür. Sahlep ve keçi sütünden yapılan bu eşsiz tat, hem serinletir hem de eğlendirir.
İstanbul’un en simgesel sokak lezzetlerinden biri olan döner, yatay veya dikey şekilde dönen etin ustalıkla kesilip lavaşa sarılmasıyla hazırlanır. Yanında yoğurt, közlenmiş domates ve biberle sunulur. Dönerin o hafif yanık kenarları, ateşle buluşmanın eşsiz bir sonucudur. Eminönü’ndeki dönerciler, sabahın erken saatlerinden itibaren mangalı yakar ve sokakları cezbeden kokularla sarar. Her bir dilim, sabırla çevrilen etin ve yılların birikiminin eseridir.
Bursa’da doğup İstanbul’un lokantalarında baş köşeye oturan İskender, dönerin en zarif hali. Altına serilen tırnak pide, üzerine dizilen döner dilimleri, kızgın tereyağı ve domates sosuyla buluştuğunda ortaya çıkan bu tabak, tam anlamıyla bir ziyafettir. Yoğurt, bu birleşimi dengeleyen taze bir dokunuş sunar. Beyoğlu’ndaki tarihi esnaf lokantalarında, geleneksel sunumuyla servis edilir ve her lokması nostalji taşır.
Adana kebabı, acı ve baharatla yoğrulmuş kıymanın şişe saplanarak köz ateşinde pişirilmesiyle hazırlanır. Urfa kebabı ise daha az baharatlı ve hafif bir alternatiftir. Her ikisi de lavaşla sarılır, közlenmiş sebzelerle servis edilir. Sultanahmet çevresinde otantik kebapçılar, bu lezzetleri geleneksel usullerle sunar. Üzerine limon sıkılan soğan salatası, yoğurt ve ezme, kebabın ayrılmaz yoldaşlarıdır.
Osmanlı saray mutfağının gözdesi olan kuzu tandır, saatlerce fırında veya tandırda ağır ağır pişirilerek hazırlanır. Etin lif lif ayrıldığı, kemikten kendiliğinden sıyrıldığı bu yemek, hem gösterişli hem de gelenekseldir. Yanında pirinç pilavı ya da fırın patates ile sunulur. Fatih semtinde bazı lokantalar, bu ustalık isteyen yemeği taş fırınlarda klasik yöntemlerle pişirerek misafirlerine sunar.
Yoğurt, baharat ve zeytinyağında marine edilen tavuk parçaları, şişe geçirilip mangalda közlenir. Tavuk şiş, hem hafifliğiyle hem de yoğun aromasıyla öne çıkar. Özellikle öğle yemeklerinde tercih edilen bu seçenek, sebze garnitürleri ve lavaşla birlikte servis edilir. Kadıköy’deki mütevazı lokantalarda, yanında ayran ve sumaklı soğanla birlikte tam anlamıyla doyurucu bir deneyim sunar.
Kırmızı mercimek, soğan ve baharatlarla hazırlanan bu çorba, İstanbul’un her lokantasında bulunur. Kışın iç ısıtır, yazın hafif bir başlangıç sunar. Limon sıkılarak içilir, yanında taze ekmekle tamamlanır.
Tarif: 1 su bardağı kırmızı mercimeği yıkayıp süzün. 1 adet doğranmış soğan ve 1 yemek kaşığı domates salçası ile birlikte 1 yemek kaşığı sıvı yağda kavurun. Mercimeği ekleyip 5 su bardağı suyla kaynatın. Tuz, karabiber ve kimyon ekleyin. Blender’dan geçirerek pürüzsüz hale getirin. Limon ve isteğe göre pul biber ile servis edin.
Fermente yoğurt ve tahıldan yapılan tarhana, Anadolu’nun mirası. Kış gecelerinde iç ısıtır, bağışıklığı güçlendirir. Ev yapımı tarhana, Üsküdar’da bulunur.
Tarif: 2 yemek kaşığı tarhana 1 bardak suyla ıslatılıp 10 dakika bekletilir. 1 yemek kaşığı tereyağı ve 1 tatlı kaşığı salça tencerede kavrulur. Tarhana karışımı eklenir ve sürekli karıştırılarak pişirilir. 3 su bardağı sıcak su veya et suyu ilave edilir. Kıvam alana kadar kaynatılır. Üzerine nane ve pul biber serpilerek sıcak servis yapılır.
Gece çorbacılarının kralı. Sarımsak, sirke ve pul biberle servis edilir. Beyoğlu’nda sabahın ilk ışıklarıyla içilir.
Tarif: Temizlenmiş 500 gr dana işkembe yıkanır ve 1 saat haşlanır. Soğuyunca küçük küçük doğranır. Ayrı tencerede 1 yemek kaşığı un ve 1 yemek kaşığı tereyağı kavrulur, 4 bardak işkembe suyu eklenir. İşkembe parçaları eklenip 10 dakika daha kaynatılır. Serviste ezilmiş sarımsak, sirke ve pul biberle tatlandırılır.
Türkiye’nin milli yemeği. Domates sosu ve etle pişirilir, pilavla servis edilir. Eminönü’nde esnaf lokantalarında bulunur.
Tarif: 2 su bardağı kuru fasulye bir gece önceden ıslatılır. Ertesi gün süzülüp haşlanır. Ayrı tencerede 1 adet doğranmış soğan 2 yemek kaşığı yağda kavrulur, 1 yemek kaşığı salça ve kuşbaşı et (isteğe bağlı) eklenir. Fasulyeler eklenip üzerini 2 parmak geçecek kadar suyla 30-40 dakika pişirilir. Tuz ve pul biber ile tatlandırılır. Pilavla birlikte sunulur.
İstanbul’un çorbaları ve sulu yemekleri, hem evlerde hem lokantalarda sofraların baş tacı. Kışın iç ısıtan mercimek çorbası, yazın hafif kuru fasulye; her mevsim bir kase lezzet sunar. Bu yemekler, sadece karın doyurmaz; aile toplantılarını, dost sohbetlerini ve şehir hayatını tamamlar.
İstanbul’un sokakları, lezzet avcıları için bir cennet. Simit, susamlı ve çıtır, sabahları çay eşliğinde bir ritüel. Eminönü’nde simit arabalarının sesi, şehri uyandırır. Pide, Karadeniz’in ince hamurlu lezzeti, kıyma veya peynirle doludur. Fatih’teki pideciler, bu geleneği yaşatır. Börek, yufkanın kat kat büyüsü; ıspanaklı, peynirli veya kıymalı. Kadıköy’ün fırınlarında sabahın erken saatlerinde tüter.
Midye dolma, İstanbul’un gece hayatının yıldızı. Baharatlı pirinçle doldurulmuş midyeler, Kadıköy’de veya Beşiktaş’ta tezgahlarda bulunur. Limon sıkılarak yenir, bir bira eşliğinde mükemmel. Bu sokak lezzetleri, sadece hızlı bir atıştırmalık değil; İstanbul’un ruhunu yansıtan bir yaşam biçimi. Bir simitçiyle sohbet etmek, bir midyecinin hikayesini dinlemek, bu şehri anlamaktır.
“İstanbul’un sokaklarında bir lokma, bir hikaye anlatır.”
Zeytinyağlı yaprak sarma, enginar ve barbunya, İstanbul’un yaz sofralarını süsler. Zeytinyağı, bu yemeklere hem lezzet hem sağlık katar. Kadıköy’deki esnaf lokantalarında, taze otlarla hazırlanır.
Taze fasulye, mücver ve imam bayıldı, Türk mutfağının ev yemekleri. Bu yemekler, hem sağlıklı hem doyurucu. Üsküdar’daki ev yemekleri lokantalarında bulunur.
Zeytinyağlılar ve sebze yemekleri, İstanbul’un mutfak kültüründe özel bir yere sahip. Hem sağlıklı hem de görsel olarak çekici olan bu yemekler, evlerde ve lokantalarda sıkça hazırlanır. Mevsimsel malzemelerle yapılan bu lezzetler, Türk sofralarının zarafetini yansıtır.
İnce belli bardakta, demli ve sıcacık. Boğaz’da bir çay bahçesinde, martı sesleriyle içilir.
Köpüklü, yoğun ve fal bakılan. UNESCO mirası bir ritüel.
Anason kokulu “aslan sütü”. Balık sofralarının neşe kaynağı.
Kış gecelerinin tatlı içeceği. Vefa Bozacısı’nda bulunur.
İstanbul’un içecekleri, sadece susuzluğu gidermez; bir kültür, bir ritüel sunar. Çay, dostlukların bağı; kahve, falın büyüsü; rakı, gecenin neşesi. Bu içecekler, İstanbul’un ruhunu yudum yudum anlatır.
Mısır Çarşısı, 17. yüzyıldan beri İstanbul’un baharat kalbi. Safran, sumak, isot biberi ve nar ekşisi, tezgahları bir renk cümbüşüne çevirir. Esnafın “Taze baharat!” bağırışları, çarşının enerjisini yansıtır. Kadıköy Pazarı, taze sebzeler, balıklar ve ev yapımı turşularla dolup taşar. Balıkçıların sesi, pazarın ritmini oluşturur.
Beşiktaş Pazarı, ev yapımı reçeller, zeytinler ve peynirlerle ünlü. Feriköy Organik Pazarı ise yerel üreticilerin doğal ürünlerini sunar: organik bal, taze otlar ve ekmekler. Bu pazarlar, İstanbul’un yemek kültürünün temelini oluşturur. Bir pazar turu, sadece alışveriş değil, bir kültürel deneyimdir. Taze otların kokusu, baharatların cazibesi ve esnafın samimiyeti, İstanbul’u anlamanın en güzel yolu.
Pazarlar, İstanbul’un mutfak haritasında birer durak. Mısır Çarşısı’nda bir baharatçıya danışarak ya da Kadıköy’de taze balık seçerek, şehri daha iyi tanıyabilirsiniz.
Boğaz’da taze balık, mısır tezgahları ve dondurma arabaları yazın sembolleri. Zeytinyağlı yaprak sarma, cacık ve soğuk ayran, sıcak günlerde serinletir. Lüfer mevsimi, balıkçı restoranlarını doldurur.
Kestane tezgahları ve sıcak salep, sokakları ısıtır. Mercimek çorbası, tarhana veya kuzu tandır, soğuk günlerde enerji verir. Beyoğlu’nda bir çorbacıda bu lezzetleri bulabilirsiniz.
İstanbul’un mutfağı, mevsimlerle dans eder. Yazın hafif ve ferah, kışın iç ısıtan yemekler sofraları süsler. Mevsimsel malzemeler, yemeklere tazelik ve doğallık katar.
Efsanevi sokak yemeği. İnce dilimlenmiş et, lavaşla sarılır. Eminönü’nde bir dönerciye uğrayın.
“Türk pizzası”. Taze roka ve limonla sarılır. Kadıköy’de her köşede.
Baharatlı ve sulu. Sultanahmet’te otantik tariflerle sunulur.
Kahvaltıların yıldızı. Beşiktaş’ta taze ekmekle deneyin.
Çıtır ve susamlı. Eminönü’nde çay eşliğinde.
Boğaz’da, teknelerde satılır. Taze balık ve limonla.
Karadeniz usulü, bol malzemeli. Fatih’te deneyin.
Tereyağıyla parlar. Beyoğlu’nda bulabilirsiniz.
Ortaköy’de kişiselleştirilir. Gençlerin favorisi.
Kayseri usulü, yoğurtlu. Kadıköy’de otantik lokantalarda.
“Kadıköy’de midye dolma yerken, satıcıyla ettiğim sohbet unutulmazdı.”
“Balat’ta poğaça kokusu, çocukluğumu hatırlattı.”
“Türk kahvesi ve fal, İstanbul’da geçirdiğim en güzel anı.”
“Eminönü’nde balık ekmek, Boğaz’la bütünleşiyor.”
Beşiktaş’ta menemen ve sucuklu yumurta, Moda’da serpme kahvaltı. Çengelköy’ün çay bahçelerinde simit ve peynirle güne başlayın.
Ortaköy’de kumpir, Beşiktaş’ta midye dolma. Balık ekmek için Eminönü’nde teknelere uğrayın.
Renkli sokaklarda poğaça, nostaljik pastanelerde çörek. Balat’ta kahve molası bir ritüel.
Istanbul Tadında, İstanbul’un zengin mutfak mirasını anlatmaya devam ediyor. Her köşe başı, her pazar tezgahı ve her tencere bir hikâye barındırır. Bu bölümde, şehirdeki yeni keşifleri, mutfak geleneklerini ve mevsimsel tatları sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. İstanbul’un lezzetleri asla bitmez, sadece şekil değiştirir.